13 Şubat 2015 Cuma

Grinin ElliTonu (Fifty Shades of Grey) Türkiye Film Galası ve Film Yorumu




Merhaba arkadaşlar. Herkesin de bildiği gibi bugün 13 Şubat ve Grinin Elli Tonu vizyona an itibariyle girdi. Bu anı benim gibi senelerdi bekleyenler de var, kitaptan haberi olmayıp filmin methini duyunca sinemaya gidecek olan da (inanması zor ama böyleleri de var).

Arkadaşım Aydan'ın sayesinde (Ona çoooook teşekkür ediyorum, kendimi ona karşı borçlu hissediyorum şu an) dün gece Etiler'de Deniz Private Cinecity'de gerceklestirilmis öngösterime (gala adıyla yapıldı,  her ne kadar filmin oyuncularından kimse olmasa da) ben ve Kitap Karnavalı blogunun yazarı Duygu katıldık. Gerçi bizim yaptığımıza ne kadar katılmak denir emin değilim. Katılmak; bir şeye eşlik etmek demektir yada bir şeye ayak uydurmak. Bizim yaptığımız ise daha çok sudan çıkmış balık gibi nereye bakacağımızı, ne yapacağımızı şaşırmaktı. Çünkü yanımızdan geçen Emre Karayel, Cengiz Abazoğluna, Deniz Akkaya'ya, Ayşe Özyılmazel'e yada Medcezir oyuncularından Batuhan Ekşi ve Batuhan Begimgil gibileri varken ben "katıldığımı" düşünmüyordum. İlk kez böyle bir etkinliğe dahil olduğum için ne beklediğimi de bilmiyordum zaten ne yalan söyleyeyim! Onun için daha filmi izlemeden film izliyormuşum gibi hissettim. Topuklu ayakkabı giymemiş saçını başını yaptırmamış kadın yoktu neredeyse. Erkekler de onların yanında en şık şeylerini giyip gelmişler. Simdi gercekçi olalım. Oraya Türkiye'deki pek çok fanın yıllardir beklediği bir filmi saatler önce izlemeye gelmiş insanlarsınız ve şık olmaya çalışıyorsunuz. Ama size bir şey diyeyim mi? Işıklar kapandıktan ve film başladıktan sonra kimsenin umrunda olmayacaksınız. Saçınıza sıkılan o spreyleri eve gittiğinizde çok yorgun olmanıza rağmen yıkamakla uğrasmayı, makyaj temizleyicilerle yüzünüzü aşındırmayı tercih ediyorsunuz, halbuki o halinizi sadece bir bilemedin iki saat gördüler. Hadi ama.... Kim koltuğunda rahatça film izlemek varken eteğinin ve topuklu ayakkabısının imkan verdiğince rahat oturmaya çalışır ki? Ayrıca keşke böyle bir öngösterimde bu filme kitapları okuyup da hayran olan kişilerden daha fazla kisi gelseydi. Film çıkışında "Aay bunun devam filmi de varmııııış, ben bilmiyorduuuuuum" diyen kişiyi duymak benim gibi kitap daha Türkçeye çevrilmeden ingilizcesini alıp hunharca okuyan bir hayran için büyük bir hayal kırıklığı oldu.



Film için kapılar açıldığında, filmi izlemekten başka bir şeyi düşünemiyordum. Yani yan koltuğa oradaki en ünlü kişi gelip otursa da (ki koca salon tamamen doluyken tek boş koltuk benim yanımdakiydi.) umrumda olmazdı. 
Koltuklarımıza oturduktan sadece bir kaç dakika sonra ışıklar karardı ve o an kalbim de kendini beyaz perdeye doğru fırlattı. Ne yani olduğu yerde atacak mıydı?  

* İlk iş tabii ki Dakota'nın oyunculuğundan bahsedeceğim. Film hazırlıkları ilk gerçekleştirildiğinde, Dakota'nın Anastasia karakterini canlandıracağını ilk öğrendiğimizde pek çok kişi (neredeyse herkes) bu duruma isyan etmişti.  Tabi kimsenin aklındaki Ana'ya benzemiyordu Dakota. Ama Londra'da yapılan o ilk öngösterimden çıkan herkes gibi ben de söyleyebilirim ki Dakota muhteşem bir Anastasia olmuş. Özellikle filmin ilk
kısımlarında oyunculuğunu çok daha iyi bir şekilde inceleyebiliyoruz onun. Anastasia kadar saf görünmeyi kesinlikle başarmış. Başta Dakota'nın Anastasia karakteri olarak seçilmesine karşı olanlardan biri olarak söyleyebilirim ki, Dakota bu karakter için muhtemelen en iyi seçimlerden biri olmuş.


* Gelelim bizim muhteşem, zengin, başarılı ama bir o kadar yaralı, gizemli, seksi ve tehlike Christian karakterimize. İlk basta bu rol için Charlie Hunnam seçilmişti. Her ne kadar o da çok etkileyici bir erkek ve oyuncu olsa da bu durum FSoG hayranlarını hiç mutlu etmemişti. Zaten bir çok hayran bu rol için Mart Bomer'ın seçilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ama ne zaman hayranların istediği gerçekleşti ki? Charlie Hunnam'ın programının uygun olmadığını daha sonradan belirtip bu projeden çekilmesiyle onun yerini Jamie Dornan aldı. Saçlarıyla, gözleriyle (ki onlar nasıl göz yahu *.*), "altın vücut" lakabının takılmasına neden olacak vücuduyla Jamie, Christian'ı canlandırmaya gerçekten çok uygundu. Bunu filmde de gösterdi. Oyunculuk tecrübesinin azlığından yakınanlar da vardi aramızda. Once Upon A Time'da oynadığı kısa süreli şerif/avcı rolünü, The Fall dizisinde canlandırdığı seri katil rolünü izlemiştim sırf nasıl bir şey bulacağız beyaz perdede diye meraktan... Daha sonra istekler üzerine oynadığı Flying Home filminin altyazısını bile Türkçeye çevirmiştim ki herkes izleyebilsin. Ve onca paırtı gürültüden sonra şunu söyleyebilirim ki Jamie de rolün hakkını vermiş. Gerek Ceo
haliyle, gerek gündelik bir şekilde gördüğümüz Christian'da ve en önemlisi de Hakim Christian halinde onun Jamie olduğunu unutup gerçekten Christian'i izlediginizi düşünmeye başlayabilirsiniz. (tek bir istisna durumu dışında ve buna asağıda bahsedeceğim)

* Biz kitap fanlarının en çok merak ettiği ve korktuğu bir diğer konu ise filmin kitaba bağlı kalıp kalmayacağıydı. Film kitaba fazlasıyla bağlı. Şahsen bazı sahnelerde kitaptan bile daha güzel olduğunu düşünüyorum.
Ama tabii ki tamamen kitapla birebir ayni olmasını da bekleyemeyiz filmin değil mi? Sonuçta kitabi okurken yönetmen sizsiniz, halbuki beyazperdede başkasının yönettiği bir filmi izliyorsunuz, yani illa ki aklınızdaki şeylerden bazılarının değiştiğini göreceksiniz. Hatta bazıları  filmde kesilmiş sahne olup olmadığını sordular. Kesilseydi bol miktarda çıplaklık barındıran yerler kesilirdi. Yurtdışındaki haliyle görmeyi başardık galiba filmi. Ama kitaptaki bazı kısımlar da filmde yok. Yani "acaba filmin bu kısmını kestiler mi?" diye düşünmeyin. Muhtemelen o kısımlar hiç çekilmedi.



Simdi de filmi biraz sahne sahne ele alacağım. Ufak tefek spoilerlar içerebilir, ama susup bunları söylemeden de geçmeyeceğim. Zaten aşağıda yazdıklaımın büyük kısmını kitabı okumayanlar takip etmekte zorlanacaklardır.

* İlk başlardan başlayalım.Kate ve Anastasia arasındaki ilişkiye bayıldım. Aralarında geçen espriler salonda gülüşmelere neden oldu. Her ne kadar filmde Kate'i canlandıran oyuncunun daha güzel biri olması gerektiğini
hala savunsam da... (gerçi Elliot'la barda yaptıklari dansı hatırladıkça hala gülüyorum ahahaha :D )

* Filmdeki favori bölümüm aynı Jamie Dornan'ınki gibi ilk tanışmanın gerçekleştiği röportaj kısmıydı. Açıkça söyleyebilirim ki kitaptakinden çok daha güzel ve eğlenceliydi. Ana malum soruyu sorunca ise Christian'ın verdiği tepkiler beni benden aldı.

*Hırdavatçıda (Claytons) geçen sahne film vizyona girmeden günler önce internete verilmişti. Gerçi bir kısmı
kesilmis. Iyi ki de kesilmiş çünkü sinemada göreceğiniz, sahnenin uzun versiyonu kesinlikle iyiydi. Kitabı okuyanlar tulum muhabbetini bilirler... Daha fazla bir şey söylememe gerek yok :)

* Daha önce kitapta okumadığınız kadar seksi bir Christian ruh hali mi görmek istiyorsunuz? O zaman Heathman'da çekilmiş kısımları görünce mutluluktan garip sesler çıkarmanız işten bile değil. Yine filmin en sevdiğim kısımlarından birisi de orasıydı.

*Chalie Tango'yla da bir tur attık tabi. "Charlie Tango ne ki?" gibi bir tepki verecek kitabı okumamış ve şu an bu yorumu okuyor olabilecek kişilere söyleyeyim, Charlie Tango Christian'ın helikopteri. Bu kısım hakkında diyebileceğim tek şey arkaya konan soundtrack şarkısında bizim dinlediğimizin dışında değişikliğin yapıldığı ve keşke şarkının orjinal yayınlanmış halinin de sözlerinin öyle olsaydı diyeceğim...

* “No, Anastasia it doesn’t. Firstly, I don’t make love. I fuck… hard." kısmına mı geldik ne? Kalalım mı
burada? Ahh hayır yoksa sizin filme gitme nedeniniz aslında bundan sonra olacak olanlar mı? Çok ayıp cıks cıks cıks...

* Biliyoruz ki bu filme bazı insanlar sırf içerdiği cinsel sahneler için gidecekler. Bu bilen biz fanlar kitabin filme çevirileceğini ilk öğrendiğimizden beri tahmin ediyor ve endişeleniyoruz. Bazılarımız filme tek başına gitmek istemiyor, kadınlar erkeklerle gitmek konusunda endişeli, gece seansının tehlikeli olabileceğini söyleyenler hatta filme giderken yanında biber gazı götürmeyi düşünenini bile gördüm (bu konuyu kesinlikle abartmıyorum). Gerçekleştirilen galayı göz önünde bulundurursak salondaki kadın-erkek sayısı hakkında endişelenmememenizi söyleyebilirim. Film öyle bir şekilde bitiyor ki o sahneler o an için çok da önemli olmayacak. Tabi siz bilirsiniz, Yine de önlem almak isteyebilirsiniz. 

* Takip edenler filmin Malezya'da yasaklandığını bilirler. Fazlasıyla porno içerikli olduğu sebep olarak sunulmuştu. Valla adamlar hakli. Film kesinlikle ateşli sahneler barındırıyor. +18 yaş sınırını ihlal edip filme gitmek isteyenlerin bir kısmı kitabı zaten okudu. Ama kitabi okumakla sahneyi canlı canlı görmek aynı şey değil, bu konuda emin olabilirsiniz.

*Aileyle tanışma, Elliot ve "Laters baby" kısımlarını filan atlıyorum ki emin olun oralar hakkında da diyeceğim şeyler vardı. Ama o da sizin için filme kalsiın değil mi ama?

*Kırmızı odadan bahsetmek istiyorum size. Bazılarınız instagrama sızan kırmızı oda videolarını izlemiş olabilir. İzleyin, çok da sıkıntı değil. Onları izlemeniz kırmızı odayı ilk gördüğünüzde yasadığınız şaşkınlığı kesinlikle azaltmayacak. Oyuncuların ve yönetmenin de söylediği gibi "Kırmızı Oda" korkunç bir yer gibi gösterilmenin aksine içeri girip bir tur atmak istediğiniz, bazı oyuncakları kurcalamak, dokunmak hatta nasıl uygulandığını görmek isteyebileceğiniz şekilde düzenlenmiş. Çok sofistike... 

* İnternete verilen bir diğer görüntü de Christian ve Anastasia'nin koşulları görüştüğü sahneydi. Onun da internete verilen kısmının kısaltılmış olduğunu, filmde çok daha eğlenceli halini izleyeceğinizi söyleyebilirim. 

*  Bir a brövesi almış planörcü olarak diyebileceğim ise uçuş sahnelerinin harika olduğu... Kim filmi izleyip o sahnelerde Ana ve Christian kadar eğlenmeyecek olabilir ki? 

*Dakota'nin sadece tek bir sahnede dublör kullandığını biliyorsunuzdur belki. Kemer sahnesi... İşte o lanet olası
sahne... Christian'ın yüz ifadesi,hareketleri,davranışları... Tanrım ne diyeceğimi bilemiyorum.  "Anlatılmaz,yaşanır" dedikleri böyle bir şey, izlemeden anlayamazsınız...

* Jamie'nin Christian olduğunu unuttuğunuz, Christian'ı sanki gerçek yaşayan bir karakter olarak algılamaya başlayacağınızı söylemiştim ya. Bu durumda tek bir istisna var. O da Jamie'nin yürüyüşü. Yürüyüş konusuyla ilgili videoyu aşağıda paylaşacağım ve filmde siz de bu durumu eminim farkedeceksiniz. Daha ilk sahnelerden itibaren ne zaman bir yürüme sahnesi olsa, işte ordaki Christian değil Jamie'ydi.

*"Memelere özgürlük" sloganını benimsemiş bir Anastasia var filmde. Özgürlük sadece memelere olsa iyi! 18 yaşında değilsen yada o sahneleri görünce fısır fısır konuşup gülüşecek, sinemada saçma sapan tepkiler verecek biriysen... Lütfen filme bir kaç hafta sonra, kitap fanlarının filmi doya doya izlediğinden emin olduktan sonra git sevgili arkadaşım. Çünkü filmin özellikle ikinci yarısını sinema salonundakiler için cehenneme çevirmeye hakkın yok.

* "Ne yani film bu kadar mı muhteşemdi?" diyenleri duyar gibiyim. İlla ki beğenmediğim yerler de oldu ama bazı sosyal medya ortamlarında hatta gazete ve televizyon programlarında yapılan karalamaları ben yapmayacağım. Beğenmediğim tek bir şeyi söyleyip gerisini siz izleyecek olanlara bırakacağım. Film hakkındaki tek şikayetim "Dirty Talk" yani seks sırasında yapılan farklı bir çeşit (nasıl açıklayacağımı bilemedim) konuşmaların olmaması. Halbuki kitabı okuyanlar bilir, Christian seks sırasında pek suskun olmuyor. "Sana neler yapsam Ana, öyle mi yapsam böyle mi yapsam, bana şöyle hissettiriyorsun, böyle hissettiriyorsun" tarzı konuşmalar hiç yoktu. Ne zaman Christian ve Ana sevişmeye başlasalar arkaya bir müzik girmişler. Hadi ama... O zaman ne anlamı kaldi ki? Christian bu yahu!

Altyazıları ayarlayan kişilerin de özellik Ana ve Christian'ın mesajlaştıkları kısımlarda altyazının rengini değiştirmesini yada mesaj olan yazıları filmde farklı bir şekilde konumlandırmasını tercih ederdim. Bir yandan mesajlaşıyorlar, bir yanda da arkadaki Ana ve Christian konuşuyor ve bunların çevirisi de akıyor ekranda. Diyaloglar o sıra takip edilemez hale geldi.

Film kısaca (pek ķısa olmadı gerçi bu yorum) böyleydi.


Spoilerlar için  özür dilerim ama bunları burada yazmasaydım kesinlikle çatlardım. Filmi genel olarak beğendim. Kitap uyarlaması filmlerde hezeyana uğrayan biz kitapseverler bu sefer o kadar da büyük bir hayal kırıklığı yaşamayacağız. Bugün film sinemalarda verilmeye başlıyor. Biletler bazı yerlerde tükenmeye bile başladı. Bu muhteşem filmi bir an önce izlemek istiyorsanız elinizi çabuk tutun derim.

 Herkese iyi seyirler :)




Jamie ve onun yürümeyle ilgili sıkıntısı
»

9 Şubat 2015 Pazartesi

Holly Smale - Geek Kız 2 [Yorum + Çekiliş]


Goodreads Puanı: 4.23
Kitabın Orjinal Adı: Model Misfit (Gek Girl #2)
Yazar: Holly Smale
Sayfa Sayısı: 448
Yayınevi: Eksik Parça Yayınları
Türü: Young Adult, Contemporary



Arka Kapak:

Ben Harriet Manners ve ben hâlâ bir geek'im. Karaoke kelimesinin solistsiz orkestra anlamına geldiğini, Astronotların Uranüs'te bazen gökten elmas yağdığını keşfettiklerini, Bir ahtapotun üç kalbi olduğunu, Mide asidinin çinkoyu eritebilecek kadar güçlü olduğunu, Sabahları boyumuzun akşamki boyumuza göre kabaca bir santimetre daha uzun olduğunu, Oyuncak ayıların gerçek ayılardan daha çok insanı öldürdüğünü biliyorum. Aynı zamanda bu bilgilerin modellik kariyerime hiçbir faydası olmadığını da biliyorum. Tam anlamıyla ayvayı yedim! 
"Gençlere kendilerini iyi hissettirecek ve okuduktan sonra özgüvenlerini artıracak bir mücevher."-Books For Keeps-


Herkese merhabalar. Öncelikle belirtmeliyim ki Geek Kız'ın ilk kitabını ikinci kitabından sadece bir kaç gün önce okuma fırsatı bulabildim. Normalde yazın, ilk çıktığı zamanlarda okuyacaktım. Ama yamaç paraşütü kursundaydım ve kitap okumaya pek fırsat bulduğum söylenemezdi. Neyse ki bu muhteşem seriyle tanışma imkanını buldum. :)





Öncelikle ilk kitap hakkında çok kısa bir açıklamaya yapayım. Ana karakterimiz Harriet Manners, yakın arkadaşı Nat tarafından okul gezisi adı altında bir moda şovuna gitmek zorunda bırakılır. Nat'in keşfedilmesi gerekirken bizim Geek kızımız kendini ünlü moda markasının modelli olarak bulur. Sonra da başına gelmedik kalmaz." Okuyanlar ilk kitabı biraz hatırladılarsa ikinci kitap için yorumum da şöyle...



***BURDAN SONRASI İLK KİTABI OKUMAYANLAR İÇİN AZ BUÇUK SPOİLER İÇEREBİLİR.***


İkinci kitabımızda Harriet dünyaca ünlü bir moda markasının modeli olmasına rağmen muhteşem geekliğinden vazgeçmemiştir. Hala Toby tarafından takip edilmekte, yakın arkadaşı Nat'le takılmakta, Alexa tarafından nefret edilmekte... Ama birinci kitabın sonunda aşkını ilan eden aslan çocuk Nick artık yok (... ve emin olun bu bir spoiler sayılmaz). Nick ve Harriet ayrılmış durumdalar ve biz okuyucular bunun nedenini ancak kitabın sonlarına doğru çözebiliyoruz. Şahsen ben ilk kitabın sonunda "Hele şükür, işin içine karşılıklı aşk girdi." diye sevinmiştim ama yazar bizi aşktan yine mahrum etti ve bu durum benim hiç hoşuma gitmedi Gerçi karakterlerin yaşının çok büyük olmadığını düşünürsek yazarımızın da eli mahkum ilişkiler konusunda.



Annabel Harriet'in küçük kız kardeşine hamile olduğu için, ufak ufak kıskançlıklar yaşayamaya başlayan Harriet, Wilbur'un muhteşem Tokyo işini haber vermesiyle çılgına döner. Çünkü Harriet için Tokyo; Leonardo DiCaprio için Oscar ödülü, Ajdar için çok satan albüm ne ifade ediyorsa onu ifade etmektedir.Yıllarca onun hayalini kurmuştur ve kendini bir şekilde Tokyo'ya atar. Neredeyse hiç tanımadığı çılgın büyükannesi Bunty'ye emanet edilen Harriet'in etrafında annesi babası olmadan yaptığı ilk yolculuktur.








Ama Tokyo'da işler hiç de Harriet'in tahmin ettiği gibi gitmeyecektir.Başı beladan kurtulmayan Harriet'in bir de eski sevgilisi Nick'le Tokyo'da karşılaşması, beyninin ilişkiler yönünde çalışan ufacık, minicik kısmı da dumura uğratır. Harriet'in başına o kadar çok şey gelir ki Tokyo artık onun gözünde o kadar da güzel gözükmemeye başlar.







Tokyo en az Harriet kadar benim de gitmek görmek istediğim bir yer. Muhteşem sakura ağaçlarıyla, cilt cilt mangalarıyla, anime kültürüyle, video oyunlarıyla, teknolojileriyle Japonya benim için de cennet gibi. 






Serinin her iki kitabını okurken de Harriet'de kendimi görmüştüm. Galiba bende de biraz Geeklik söz konusu. Seriye bu kadar bağlanmamın nedeni de biraz o. Ama çevirisi, yazarın dili, hikayesi, kurgusu ve daha bir çok nokta insanın bu kitabı sevmesini sağlıyor zaten. Harriet'in saflıklarına, sürekli yeni bir şeyler öğreniyor olmasına, yeri geldiğinde de cesaretinin ağır basmasına şahit oluyoruz. 



Bu kitap dört gözle 3. kitabını beklediği serinin 2. kitabıydı. Her yaş grubundaki kişiye önerebileceğim, eğlenceli, elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Onun için şansınızı deneyin, siz de çekilişimize katılın ;)



a Rafflecopter giveaway
»
back to top