11 Eylül 2015 Cuma

Anastasia'nın Dogum Günü - EL James'in Yayınladıgı Bölüm Türkçesi



10 Eylül, Anastasia Steele'nin doğum günü olduğu için Fifty Shades of Grey serisinin yazarı E.L.James sayfasında bir bölüm paylaştı.
Daha önce hiç kitap çeviri yapmadığımı belirtmeliyim, ama hiç ingilizcesi olmayanların ne yazıldığı hakkında en azından bir fikri olması amacıyla E.L.James'in paylaştığı bölümü çevirdim. Bazı kelimeler ve cümleler tam anlamıyla çevirilmemiş olabilir. Kusuruma bakmayın. İyi okumalar.
»

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Abbi Glines - Tehlikeli Temas [Yorum]


Goodreads Puanı: 4.25
Kitabın Orjinal Adı: Fallen Too Far (Rosemary Beach #1)
Yazar: Abbi Glines
Sayfa Sayısı: 251
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Türü: New Adult, Romance


Arka Kapak:

Bambaşka dünyalardan gelen iki üvey kardeş… Asla sizin olmamasi gereken şeylere duyulan arzu…
Blaire Wynn'in en son istediği şey babasının yeni ailesinin yaşadığı Florida'daki Rosemary Sahili'ne taşınmaktır. Ancak seçim şansı yoktur. Bir hastalık yüzünden ölen annesi, ardında yüklü borçlar bıraktığı için Blaire'in Alabama'daki çiftliği elinde tutması mümkün değildir.
Koltuğunun altındaki tabancayla kamyonetini zengin sahil kasabasına çeken Blaire buraya asla uyum sağlayamayacağını bilmektedir. Babasının Paris'e gittiğini ve onu yeni üvey kardeşi Rush Finlay'le yalnız bıraktığını öğrenince daha büyük bir hayal kırıklığı yaşar. İnsanları hor gören, hiçbir şeyden pişmanlık duymayan, adı çıkmış bir rock yıldızının oğlu olan Rush yakışıklı olduğu kadar şımarıktır da… Ve Blaire'i gördüğü anda genç kızın kanına girer.
Yaz ayları ilerledikçe genç kadın, Rush'ın asla tahmin etmediği yanlarını görecek ve birbirlerine karşı hisleri görmezden gelemeyecekleri kadar güçlenecektir. Ancak Rush, Blaire'in tüm dünyasını yıkacak bir sır bilmektedir. Blaire genç adamın tehlikeli temasına kendini kaptırmadan önce bu gizemi ortaya çıkarabilecek midir?
"En sevdiğim Abbi Glines kitabı olarak listemin zirvesine yerleşti."-Colleen Hoover-




Kitabın konusu arka kapakta gayet açıklayıcı anlatılmış zaten. Annesini kaybettikten sonra elinde bir şey kalmayan Blaire, kendilerini zamanında terkeden babasının yanında kalmak zorunda kalır. Ama babası yeni karısıyla Paris'e gitmiştir. Blaire kendini üvey kardeşlerinin yanında bulur.

Evet "kardeşlerinin". Dolaylı yoldan olsa da karşısında aslında 3 kardeş var. Biri zaten asıl karakterimiz olan Rush. Diğeri Grant, babasının yeni evlendiği kadının 2. evliliğinden olma erkek kardeşi. Tabi bir de Nannette var ki işte onu hiç anlatmayayım. Çünkü zaten kitap Nannette'le ilgili sırrı öğrenmeye çalışmamızla geçiyor.

Bir de yan karakterlerimiz var. Bunlardan biri Blaire'in çalışmaya başladığı golf kulübünün patronunun oğlu Woods. Blaire'le olan ilişkileri öyle garip bir şekilde başlayıp öyle değişik bir şekilde devam etti ki, şahsen Woods'un iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğuna ilk başta karar verememiştim. Ama daha sonradan kanım ona oldukça ısındı.

Aynı yerde çalıştığı Bethy ise ona yeni bir arkadaş oldu.

Rush ve Blaire'den de biraz bahsetmek istiyorum. Aralarındaki ilişki klasik "senden uzak durmaya çalışıyorum ama sanki sana doğru çekiliyorum." ilişkisi. Ama bu kitapta özellikle bir şey dikkatim çekti ve aslında en çok da kitabın o kısmını sevdim. Genelde kitaplarda "Onu istiyorum, ama bunu yapmalı mıyım?" modunda kararsız karakterler görürüz. Bu da neredeyse tüm kitap boyunca devam eder ve karakterler arasında git-gellere yol açar. Ama Tehlikeli Temas'ta yazar "Onu istiyorum, bu kötü bir tercih, ama umrumda değil." diye düşünen karakterler çıkarmış karşımıza. Özellikle kadın karakterimiz Blaire'in böyle düşünmesi ve kararlı duruşu benim çok hoşuma gitti. Şimdiye kadarki tek erkek arkadaşı olan Cain'le bile oldukça tecrübesiz olmasına rağmen Blaire'in bu duruşu bir alkışı hakediyor. 






Rush ise her ne kadar başta Blaire'den uzak durmaya çalışsa da, yakınlaştığı zaman Blaire'in kıskanmasına sebep olan hareketler yapmadı. Aslında bana oldukça "sadık" bir karakter olarak gözüktü. Ki bu da hoş bir şey. Ayrıca asıl babasının bir rock yıldızı olmasının etkisiyle dövmeli bedeniyle, dilindeki piercingiyle beni benden alan bir karakter olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.







Kitabın sonunda ise yazar açısından biraz hayal kırıklığına uğradım. Zaten kırdığım 1 puanı da bu yüzden kırdım. Kitabın sonuna kadar Nannette'le ilgili öğrenmeyi beklediğimiz, Rush'ın Blaire'den sürekli biraz uzak durmasına sebep olan sırrı öğrendiğimde hayal kırıklığına uğradım. Evet sır biraz şok ediciydi, böyle bir şeyi beklemiyordum ama sır bence Nannette'le ilgili değildi. Daha ziyade Blaire'la ilgiliydi. Kitaptaki tüm yan karakterin bu sırrı aslında biliyor oluşu ama Blaire'ın bu durumu bir türlü öğrenememesi ise daha ayrı bir konu.




Kitaba puanımı neden kırdığımı açıkladım. 5 üzerinden 4 verdim Tehlikeli Temas'a. Kitabı genel haliyle sevdim. Zaten bir oturuşta da bitirdim. Hem akıcı hem de fazla kalın olmayan bir kitap. Benim gibi "kitap okuyamama" durumuna düşenleri bu durumdan çıkarmak için birebir ;)
»

10 Temmuz 2015 Cuma

Holly Smale - Geek Kız 3 [Evet sadece yorum :D]



Goodreads Puanı: 4.24
Kitabın Orjinal Adı: Picture Perfect (Geek Girl #3)
Yazar: Holly Smale
Sayfa Sayısı: 480
Yayınevi: Eksik Parça Yayınları
Türü: Young Adult, Contemporary

Arka Kapak: 
Benim adım Harriet Manners ve ben her zaman bir geek olacağım.
Bir karıncanın ağırlığının elli katı yükü kaldırabildiğini, İnsanların gözlerini günde yaklaşık olarak 15.000 kez kırpıştırdığını, Zürafaların boynunun başlarını yere eğmek için yeterince uzun olmadığından su içerken ayaklarını iki yana açarak eğildiklerini,“Gökdelen” kelimesinin aslında bir denizcilik terimi olduğunu,Bilinen en büyük yıldızın çevresinde saatte 900 kilometre hızla yapılan bir turu tamamlamanın 1.100 yıl süreceğini, Çıplak gözle yirmi katrilyon kilometre uzaklığı görmenin mümkün olduğunu, İneklerin dört midesi olduğunu biliyorum.
Ama ne yazık ki New York’da modellik yapmanın nasıl bir şey olduğuna dair hiçbir fikrim yok.
Bu sefer gerçekten ayvayı yemiş olabilirim.



2. kitabı okuduktan sonra "Mutlaka 3.sünü de okumalıyım!" demiştim. Çıkar çıkmaz alamadım tabi. Ama ilk fırsatta kitaplığımdaki yerini aldı Geek Kız'ımız Harriet. Kitap kapaklarından resmen enerji fışkırıyor <3 Rengarenkler ve kitaplıkta favorilerim arasındaki yerlerini aldılar.







Şimdi gelelim kitapta olanlara. İlk iki kitaptan bildiğimiz Harriet, hiçbir değişiklik yok. Şimdi aileye bir de minik Harriet katıldı tabi. Harriet'in küçük kardeşi sonunda doğdu. Ama Harriet'in babası hala işsiz. Babası uzun sürenin ardından New York'ta iş bulunca Harriet yakın arkadaşı Nat'i ve sapık takipçisi Toby'yi ardında bırakıp ailesiyle beraber Amerika'ya göçer. Okuldaki düşmanı tarafından aşağılandıktan sonra ve biricik aşkı Aslan Çocuk Nick'le New York'ta görüşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu da düşününce Harriet için işler yolunda gidecek gibidir. Ama geldiği nokta hiç de New York hayallerindeki yer gibi değildir. Hatta hayallerinin hepsi Manhattan Köprüsü'nden aşağıya atlayıp intihar etmiştir.






Ama her zamanki gibi Harriet işleri yüzüne gözüne bulaştırır. Büyük bunalım ve kendi kişiliğinden uzaklaşma durumları... Tabi yine pek çok komik durum. Ama asıl olay şu ki; kitaba yakışıklı çocuğumuz Nick dışında bir erkek daha dahil oldu. Rekabet söz konusu mu olacak yoksa? O kadarını da ben söylemeyeceğim. Okuyun görün anacım!




Yazar bir kitapta daha bizi eğlendirmiş. Kitabın bir kısmında güldüm, Bir kısmında "Lanet olsun yaa Harriet bunu yapma işte!" dediğim oldu. Yazardan kaynaklanan bir durum mu yada çeviri kaynaklı mı bilmiyorum ama bazı espriler sanki tekrar ediyor gibiydi ve bu durum benim biraz gözüme battı maalesef. Haliyle bu kitaba 5 üzerinden 4 veriyorum. Umarım 4. kitap, ilk ve ikinci kitap ayarında olur. Ayrıca üçüncü kitabın sonu fena bitti. Haliyle ben yine "MUTLAKA 4. KİTABI O-KU-MA-LIYIM!" diyorum, başka da bir şey diyemeyeceğim.

»

Mimlendim!


Eveeet evet çok uzun süredir kitap yorumu yapmıyorum. Hemen ardından da mim paylaşımıyla karşınıza çıktım. Ama inanın zaten kitap okumaya zaman ayıramıyorum. Okusam da bu sefer de yorum yazmaya fırsatım olmuyor. Ama bu mim paylaşımından sonra uzuuunca bir yorum paylaşımım olacak. İlk önce Zaman Sandığı blogunun sahibi Sercan'ın beni mimlediği şu sorulara bir göz atmak istiyorum.



1-Klişe bir soruyla başlayalım:Film mi? Kitap mı?
Dostum, genel olarak bu bir kitap blogu. You gotta be fucking kidding me!

2-Ne tür kitapları tercih edersin?

Fantastikle başladım, distopyaya geçtim (gerçi distopya da bir fantastik çeşidiydi değil mi o.O ). Şu aralar daha çok yetişkin kitapları favorim ( Christian'cığım selamlar :* ) Tabi Anita Blake serisi gibi fantastik ve yetişkin tek bir kitabın içinde birleştiyse tadından yenmez :D

3-Bir yazar olsan kim olmak isterdin?
George R.R. Martin olmak istemezdim o kesin. İyi güzel sövüyorlar dimi ona *.*
Jean Christophe Grange filan olmak isterdim herhalde.
Yada E.L.James. Kadın bir fanfictionla köşeyi döndü yahu :O

4- Bir kitap yazmaya karar versen aklına gelen ilk konu hangi türe gelirdi?
Distopik bir konu geliyor. İstanbul'da geçen bir olay örgüsü düşünsenize bir. Muhteşem bir ortam bence :/

5- Çok başarılı bir kitap yazdın. Film mi yoksa dizi mi olmasını isterdin ya da kitap olarak kalmasını mı tercih ederdin?
Dizi OL-MA-SIN! Kitaptan uyarlama dizilerde 2. sezona geçildiği an kitabın konusundan sapılıyor çünkü. Sonra diziyi izledikçe "Ben bunu böyle mi yazdım ^%+^634^%/+%&" diye söverim.
Film olsa şahane olurdu ama. Böylece tüm dünya tarafından daha uzun sürece tanınmış bir eserim olurdu.

6- Issız bir adada yanına yol arkadaşı olarak seçeceğin kitap karakteri kim olurdu?
Laneeeeet! Sadece bir tane mi olacak yani :( Off o zaman Kıyamet Sonrası'ndan Raffe olsun.En azından kısa süre içerisinde adadan uçarak tüyeriz :D

7- Hayatın boyunca sadece tek bir yazarın kitaplarını okuma şansın olsa bu kim olurdu?
(Soruya cevap bulabilmek için yarım saat kitaplığına baktı ama yanıt bulamadı)

8- İki yazar beraber bir kitap yazsa harika olur dediğin iki yazar düşün. Kim onlar?
Laurell K. Hamilton ve Karen Marie Moning. Dehşet seksi, dehşet fantastik olurdu <3 <3

9- Sonunu değiştirmeyi en çok istediğin kitap?
Labirent serisinin sonunu değiştirmesi için James Dashner'ı 5 yıl boyunca bir eve hapis edebilirim ve bu durumdan pişman olmam -_-
 
10- Önermekten sıkılmadığın, ''Dünya okusun!'' dediğin bir kitap sorsam?
Ölmek İçin 13 Sebep (Jay Asher) yada Tersyüz (Amy Harmon) olabilir. Her iki kitaptan da oldukça etkilenmiştim :'(

11- Eyvah! Bir kitabın içine hapsoldun, hem de ana karakter olarak. Hangi kitap olsa ''Beni burada bırakın.'' derdin?
Bu kitaba eskiden olsa (lise zamanlarımda filan) şüphesiz Harry Potter derdim. Ama ben Ana olsam, bir de Christian Grey olsa... Kötü mü olurdu bee <3 <3



Sorular bitti. Geldik mi benim birilerini mimlemem gereken yere? Geldik ama ben bariz bir şekilde birilerini mimlemiyorum. Mimi ortaya koyuyorum. İsteyen alsın. Soruları zevkle cevaplasın. Herkese selam olsun. Seviliyorsunuz :*

NOT: Haber bülteni kapatır gibi mi oldu o.0

»

13 Şubat 2015 Cuma

Grinin ElliTonu (Fifty Shades of Grey) Türkiye Film Galası ve Film Yorumu




Merhaba arkadaşlar. Herkesin de bildiği gibi bugün 13 Şubat ve Grinin Elli Tonu vizyona an itibariyle girdi. Bu anı benim gibi senelerdi bekleyenler de var, kitaptan haberi olmayıp filmin methini duyunca sinemaya gidecek olan da (inanması zor ama böyleleri de var).

Arkadaşım Aydan'ın sayesinde (Ona çoooook teşekkür ediyorum, kendimi ona karşı borçlu hissediyorum şu an) dün gece Etiler'de Deniz Private Cinecity'de gerceklestirilmis öngösterime (gala adıyla yapıldı,  her ne kadar filmin oyuncularından kimse olmasa da) ben ve Kitap Karnavalı blogunun yazarı Duygu katıldık. Gerçi bizim yaptığımıza ne kadar katılmak denir emin değilim. Katılmak; bir şeye eşlik etmek demektir yada bir şeye ayak uydurmak. Bizim yaptığımız ise daha çok sudan çıkmış balık gibi nereye bakacağımızı, ne yapacağımızı şaşırmaktı. Çünkü yanımızdan geçen Emre Karayel, Cengiz Abazoğluna, Deniz Akkaya'ya, Ayşe Özyılmazel'e yada Medcezir oyuncularından Batuhan Ekşi ve Batuhan Begimgil gibileri varken ben "katıldığımı" düşünmüyordum. İlk kez böyle bir etkinliğe dahil olduğum için ne beklediğimi de bilmiyordum zaten ne yalan söyleyeyim! Onun için daha filmi izlemeden film izliyormuşum gibi hissettim. Topuklu ayakkabı giymemiş saçını başını yaptırmamış kadın yoktu neredeyse. Erkekler de onların yanında en şık şeylerini giyip gelmişler. Simdi gercekçi olalım. Oraya Türkiye'deki pek çok fanın yıllardir beklediği bir filmi saatler önce izlemeye gelmiş insanlarsınız ve şık olmaya çalışıyorsunuz. Ama size bir şey diyeyim mi? Işıklar kapandıktan ve film başladıktan sonra kimsenin umrunda olmayacaksınız. Saçınıza sıkılan o spreyleri eve gittiğinizde çok yorgun olmanıza rağmen yıkamakla uğrasmayı, makyaj temizleyicilerle yüzünüzü aşındırmayı tercih ediyorsunuz, halbuki o halinizi sadece bir bilemedin iki saat gördüler. Hadi ama.... Kim koltuğunda rahatça film izlemek varken eteğinin ve topuklu ayakkabısının imkan verdiğince rahat oturmaya çalışır ki? Ayrıca keşke böyle bir öngösterimde bu filme kitapları okuyup da hayran olan kişilerden daha fazla kisi gelseydi. Film çıkışında "Aay bunun devam filmi de varmııııış, ben bilmiyorduuuuuum" diyen kişiyi duymak benim gibi kitap daha Türkçeye çevrilmeden ingilizcesini alıp hunharca okuyan bir hayran için büyük bir hayal kırıklığı oldu.



Film için kapılar açıldığında, filmi izlemekten başka bir şeyi düşünemiyordum. Yani yan koltuğa oradaki en ünlü kişi gelip otursa da (ki koca salon tamamen doluyken tek boş koltuk benim yanımdakiydi.) umrumda olmazdı. 
Koltuklarımıza oturduktan sadece bir kaç dakika sonra ışıklar karardı ve o an kalbim de kendini beyaz perdeye doğru fırlattı. Ne yani olduğu yerde atacak mıydı?  

* İlk iş tabii ki Dakota'nın oyunculuğundan bahsedeceğim. Film hazırlıkları ilk gerçekleştirildiğinde, Dakota'nın Anastasia karakterini canlandıracağını ilk öğrendiğimizde pek çok kişi (neredeyse herkes) bu duruma isyan etmişti.  Tabi kimsenin aklındaki Ana'ya benzemiyordu Dakota. Ama Londra'da yapılan o ilk öngösterimden çıkan herkes gibi ben de söyleyebilirim ki Dakota muhteşem bir Anastasia olmuş. Özellikle filmin ilk
kısımlarında oyunculuğunu çok daha iyi bir şekilde inceleyebiliyoruz onun. Anastasia kadar saf görünmeyi kesinlikle başarmış. Başta Dakota'nın Anastasia karakteri olarak seçilmesine karşı olanlardan biri olarak söyleyebilirim ki, Dakota bu karakter için muhtemelen en iyi seçimlerden biri olmuş.


* Gelelim bizim muhteşem, zengin, başarılı ama bir o kadar yaralı, gizemli, seksi ve tehlike Christian karakterimize. İlk basta bu rol için Charlie Hunnam seçilmişti. Her ne kadar o da çok etkileyici bir erkek ve oyuncu olsa da bu durum FSoG hayranlarını hiç mutlu etmemişti. Zaten bir çok hayran bu rol için Mart Bomer'ın seçilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ama ne zaman hayranların istediği gerçekleşti ki? Charlie Hunnam'ın programının uygun olmadığını daha sonradan belirtip bu projeden çekilmesiyle onun yerini Jamie Dornan aldı. Saçlarıyla, gözleriyle (ki onlar nasıl göz yahu *.*), "altın vücut" lakabının takılmasına neden olacak vücuduyla Jamie, Christian'ı canlandırmaya gerçekten çok uygundu. Bunu filmde de gösterdi. Oyunculuk tecrübesinin azlığından yakınanlar da vardi aramızda. Once Upon A Time'da oynadığı kısa süreli şerif/avcı rolünü, The Fall dizisinde canlandırdığı seri katil rolünü izlemiştim sırf nasıl bir şey bulacağız beyaz perdede diye meraktan... Daha sonra istekler üzerine oynadığı Flying Home filminin altyazısını bile Türkçeye çevirmiştim ki herkes izleyebilsin. Ve onca paırtı gürültüden sonra şunu söyleyebilirim ki Jamie de rolün hakkını vermiş. Gerek Ceo
haliyle, gerek gündelik bir şekilde gördüğümüz Christian'da ve en önemlisi de Hakim Christian halinde onun Jamie olduğunu unutup gerçekten Christian'i izlediginizi düşünmeye başlayabilirsiniz. (tek bir istisna durumu dışında ve buna asağıda bahsedeceğim)

* Biz kitap fanlarının en çok merak ettiği ve korktuğu bir diğer konu ise filmin kitaba bağlı kalıp kalmayacağıydı. Film kitaba fazlasıyla bağlı. Şahsen bazı sahnelerde kitaptan bile daha güzel olduğunu düşünüyorum.
Ama tabii ki tamamen kitapla birebir ayni olmasını da bekleyemeyiz filmin değil mi? Sonuçta kitabi okurken yönetmen sizsiniz, halbuki beyazperdede başkasının yönettiği bir filmi izliyorsunuz, yani illa ki aklınızdaki şeylerden bazılarının değiştiğini göreceksiniz. Hatta bazıları  filmde kesilmiş sahne olup olmadığını sordular. Kesilseydi bol miktarda çıplaklık barındıran yerler kesilirdi. Yurtdışındaki haliyle görmeyi başardık galiba filmi. Ama kitaptaki bazı kısımlar da filmde yok. Yani "acaba filmin bu kısmını kestiler mi?" diye düşünmeyin. Muhtemelen o kısımlar hiç çekilmedi.



Simdi de filmi biraz sahne sahne ele alacağım. Ufak tefek spoilerlar içerebilir, ama susup bunları söylemeden de geçmeyeceğim. Zaten aşağıda yazdıklaımın büyük kısmını kitabı okumayanlar takip etmekte zorlanacaklardır.

* İlk başlardan başlayalım.Kate ve Anastasia arasındaki ilişkiye bayıldım. Aralarında geçen espriler salonda gülüşmelere neden oldu. Her ne kadar filmde Kate'i canlandıran oyuncunun daha güzel biri olması gerektiğini
hala savunsam da... (gerçi Elliot'la barda yaptıklari dansı hatırladıkça hala gülüyorum ahahaha :D )

* Filmdeki favori bölümüm aynı Jamie Dornan'ınki gibi ilk tanışmanın gerçekleştiği röportaj kısmıydı. Açıkça söyleyebilirim ki kitaptakinden çok daha güzel ve eğlenceliydi. Ana malum soruyu sorunca ise Christian'ın verdiği tepkiler beni benden aldı.

*Hırdavatçıda (Claytons) geçen sahne film vizyona girmeden günler önce internete verilmişti. Gerçi bir kısmı
kesilmis. Iyi ki de kesilmiş çünkü sinemada göreceğiniz, sahnenin uzun versiyonu kesinlikle iyiydi. Kitabı okuyanlar tulum muhabbetini bilirler... Daha fazla bir şey söylememe gerek yok :)

* Daha önce kitapta okumadığınız kadar seksi bir Christian ruh hali mi görmek istiyorsunuz? O zaman Heathman'da çekilmiş kısımları görünce mutluluktan garip sesler çıkarmanız işten bile değil. Yine filmin en sevdiğim kısımlarından birisi de orasıydı.

*Chalie Tango'yla da bir tur attık tabi. "Charlie Tango ne ki?" gibi bir tepki verecek kitabı okumamış ve şu an bu yorumu okuyor olabilecek kişilere söyleyeyim, Charlie Tango Christian'ın helikopteri. Bu kısım hakkında diyebileceğim tek şey arkaya konan soundtrack şarkısında bizim dinlediğimizin dışında değişikliğin yapıldığı ve keşke şarkının orjinal yayınlanmış halinin de sözlerinin öyle olsaydı diyeceğim...

* “No, Anastasia it doesn’t. Firstly, I don’t make love. I fuck… hard." kısmına mı geldik ne? Kalalım mı
burada? Ahh hayır yoksa sizin filme gitme nedeniniz aslında bundan sonra olacak olanlar mı? Çok ayıp cıks cıks cıks...

* Biliyoruz ki bu filme bazı insanlar sırf içerdiği cinsel sahneler için gidecekler. Bu bilen biz fanlar kitabin filme çevirileceğini ilk öğrendiğimizden beri tahmin ediyor ve endişeleniyoruz. Bazılarımız filme tek başına gitmek istemiyor, kadınlar erkeklerle gitmek konusunda endişeli, gece seansının tehlikeli olabileceğini söyleyenler hatta filme giderken yanında biber gazı götürmeyi düşünenini bile gördüm (bu konuyu kesinlikle abartmıyorum). Gerçekleştirilen galayı göz önünde bulundurursak salondaki kadın-erkek sayısı hakkında endişelenmememenizi söyleyebilirim. Film öyle bir şekilde bitiyor ki o sahneler o an için çok da önemli olmayacak. Tabi siz bilirsiniz, Yine de önlem almak isteyebilirsiniz. 

* Takip edenler filmin Malezya'da yasaklandığını bilirler. Fazlasıyla porno içerikli olduğu sebep olarak sunulmuştu. Valla adamlar hakli. Film kesinlikle ateşli sahneler barındırıyor. +18 yaş sınırını ihlal edip filme gitmek isteyenlerin bir kısmı kitabı zaten okudu. Ama kitabi okumakla sahneyi canlı canlı görmek aynı şey değil, bu konuda emin olabilirsiniz.

*Aileyle tanışma, Elliot ve "Laters baby" kısımlarını filan atlıyorum ki emin olun oralar hakkında da diyeceğim şeyler vardı. Ama o da sizin için filme kalsiın değil mi ama?

*Kırmızı odadan bahsetmek istiyorum size. Bazılarınız instagrama sızan kırmızı oda videolarını izlemiş olabilir. İzleyin, çok da sıkıntı değil. Onları izlemeniz kırmızı odayı ilk gördüğünüzde yasadığınız şaşkınlığı kesinlikle azaltmayacak. Oyuncuların ve yönetmenin de söylediği gibi "Kırmızı Oda" korkunç bir yer gibi gösterilmenin aksine içeri girip bir tur atmak istediğiniz, bazı oyuncakları kurcalamak, dokunmak hatta nasıl uygulandığını görmek isteyebileceğiniz şekilde düzenlenmiş. Çok sofistike... 

* İnternete verilen bir diğer görüntü de Christian ve Anastasia'nin koşulları görüştüğü sahneydi. Onun da internete verilen kısmının kısaltılmış olduğunu, filmde çok daha eğlenceli halini izleyeceğinizi söyleyebilirim. 

*  Bir a brövesi almış planörcü olarak diyebileceğim ise uçuş sahnelerinin harika olduğu... Kim filmi izleyip o sahnelerde Ana ve Christian kadar eğlenmeyecek olabilir ki? 

*Dakota'nin sadece tek bir sahnede dublör kullandığını biliyorsunuzdur belki. Kemer sahnesi... İşte o lanet olası
sahne... Christian'ın yüz ifadesi,hareketleri,davranışları... Tanrım ne diyeceğimi bilemiyorum.  "Anlatılmaz,yaşanır" dedikleri böyle bir şey, izlemeden anlayamazsınız...

* Jamie'nin Christian olduğunu unuttuğunuz, Christian'ı sanki gerçek yaşayan bir karakter olarak algılamaya başlayacağınızı söylemiştim ya. Bu durumda tek bir istisna var. O da Jamie'nin yürüyüşü. Yürüyüş konusuyla ilgili videoyu aşağıda paylaşacağım ve filmde siz de bu durumu eminim farkedeceksiniz. Daha ilk sahnelerden itibaren ne zaman bir yürüme sahnesi olsa, işte ordaki Christian değil Jamie'ydi.

*"Memelere özgürlük" sloganını benimsemiş bir Anastasia var filmde. Özgürlük sadece memelere olsa iyi! 18 yaşında değilsen yada o sahneleri görünce fısır fısır konuşup gülüşecek, sinemada saçma sapan tepkiler verecek biriysen... Lütfen filme bir kaç hafta sonra, kitap fanlarının filmi doya doya izlediğinden emin olduktan sonra git sevgili arkadaşım. Çünkü filmin özellikle ikinci yarısını sinema salonundakiler için cehenneme çevirmeye hakkın yok.

* "Ne yani film bu kadar mı muhteşemdi?" diyenleri duyar gibiyim. İlla ki beğenmediğim yerler de oldu ama bazı sosyal medya ortamlarında hatta gazete ve televizyon programlarında yapılan karalamaları ben yapmayacağım. Beğenmediğim tek bir şeyi söyleyip gerisini siz izleyecek olanlara bırakacağım. Film hakkındaki tek şikayetim "Dirty Talk" yani seks sırasında yapılan farklı bir çeşit (nasıl açıklayacağımı bilemedim) konuşmaların olmaması. Halbuki kitabı okuyanlar bilir, Christian seks sırasında pek suskun olmuyor. "Sana neler yapsam Ana, öyle mi yapsam böyle mi yapsam, bana şöyle hissettiriyorsun, böyle hissettiriyorsun" tarzı konuşmalar hiç yoktu. Ne zaman Christian ve Ana sevişmeye başlasalar arkaya bir müzik girmişler. Hadi ama... O zaman ne anlamı kaldi ki? Christian bu yahu!

Altyazıları ayarlayan kişilerin de özellik Ana ve Christian'ın mesajlaştıkları kısımlarda altyazının rengini değiştirmesini yada mesaj olan yazıları filmde farklı bir şekilde konumlandırmasını tercih ederdim. Bir yandan mesajlaşıyorlar, bir yanda da arkadaki Ana ve Christian konuşuyor ve bunların çevirisi de akıyor ekranda. Diyaloglar o sıra takip edilemez hale geldi.

Film kısaca (pek ķısa olmadı gerçi bu yorum) böyleydi.


Spoilerlar için  özür dilerim ama bunları burada yazmasaydım kesinlikle çatlardım. Filmi genel olarak beğendim. Kitap uyarlaması filmlerde hezeyana uğrayan biz kitapseverler bu sefer o kadar da büyük bir hayal kırıklığı yaşamayacağız. Bugün film sinemalarda verilmeye başlıyor. Biletler bazı yerlerde tükenmeye bile başladı. Bu muhteşem filmi bir an önce izlemek istiyorsanız elinizi çabuk tutun derim.

 Herkese iyi seyirler :)




Jamie ve onun yürümeyle ilgili sıkıntısı
»

9 Şubat 2015 Pazartesi

Holly Smale - Geek Kız 2 [Yorum + Çekiliş]


Goodreads Puanı: 4.23
Kitabın Orjinal Adı: Model Misfit (Gek Girl #2)
Yazar: Holly Smale
Sayfa Sayısı: 448
Yayınevi: Eksik Parça Yayınları
Türü: Young Adult, Contemporary



Arka Kapak:

Ben Harriet Manners ve ben hâlâ bir geek'im. Karaoke kelimesinin solistsiz orkestra anlamına geldiğini, Astronotların Uranüs'te bazen gökten elmas yağdığını keşfettiklerini, Bir ahtapotun üç kalbi olduğunu, Mide asidinin çinkoyu eritebilecek kadar güçlü olduğunu, Sabahları boyumuzun akşamki boyumuza göre kabaca bir santimetre daha uzun olduğunu, Oyuncak ayıların gerçek ayılardan daha çok insanı öldürdüğünü biliyorum. Aynı zamanda bu bilgilerin modellik kariyerime hiçbir faydası olmadığını da biliyorum. Tam anlamıyla ayvayı yedim! 
"Gençlere kendilerini iyi hissettirecek ve okuduktan sonra özgüvenlerini artıracak bir mücevher."-Books For Keeps-


Herkese merhabalar. Öncelikle belirtmeliyim ki Geek Kız'ın ilk kitabını ikinci kitabından sadece bir kaç gün önce okuma fırsatı bulabildim. Normalde yazın, ilk çıktığı zamanlarda okuyacaktım. Ama yamaç paraşütü kursundaydım ve kitap okumaya pek fırsat bulduğum söylenemezdi. Neyse ki bu muhteşem seriyle tanışma imkanını buldum. :)





Öncelikle ilk kitap hakkında çok kısa bir açıklamaya yapayım. Ana karakterimiz Harriet Manners, yakın arkadaşı Nat tarafından okul gezisi adı altında bir moda şovuna gitmek zorunda bırakılır. Nat'in keşfedilmesi gerekirken bizim Geek kızımız kendini ünlü moda markasının modelli olarak bulur. Sonra da başına gelmedik kalmaz." Okuyanlar ilk kitabı biraz hatırladılarsa ikinci kitap için yorumum da şöyle...



***BURDAN SONRASI İLK KİTABI OKUMAYANLAR İÇİN AZ BUÇUK SPOİLER İÇEREBİLİR.***


İkinci kitabımızda Harriet dünyaca ünlü bir moda markasının modeli olmasına rağmen muhteşem geekliğinden vazgeçmemiştir. Hala Toby tarafından takip edilmekte, yakın arkadaşı Nat'le takılmakta, Alexa tarafından nefret edilmekte... Ama birinci kitabın sonunda aşkını ilan eden aslan çocuk Nick artık yok (... ve emin olun bu bir spoiler sayılmaz). Nick ve Harriet ayrılmış durumdalar ve biz okuyucular bunun nedenini ancak kitabın sonlarına doğru çözebiliyoruz. Şahsen ben ilk kitabın sonunda "Hele şükür, işin içine karşılıklı aşk girdi." diye sevinmiştim ama yazar bizi aşktan yine mahrum etti ve bu durum benim hiç hoşuma gitmedi Gerçi karakterlerin yaşının çok büyük olmadığını düşünürsek yazarımızın da eli mahkum ilişkiler konusunda.



Annabel Harriet'in küçük kız kardeşine hamile olduğu için, ufak ufak kıskançlıklar yaşayamaya başlayan Harriet, Wilbur'un muhteşem Tokyo işini haber vermesiyle çılgına döner. Çünkü Harriet için Tokyo; Leonardo DiCaprio için Oscar ödülü, Ajdar için çok satan albüm ne ifade ediyorsa onu ifade etmektedir.Yıllarca onun hayalini kurmuştur ve kendini bir şekilde Tokyo'ya atar. Neredeyse hiç tanımadığı çılgın büyükannesi Bunty'ye emanet edilen Harriet'in etrafında annesi babası olmadan yaptığı ilk yolculuktur.








Ama Tokyo'da işler hiç de Harriet'in tahmin ettiği gibi gitmeyecektir.Başı beladan kurtulmayan Harriet'in bir de eski sevgilisi Nick'le Tokyo'da karşılaşması, beyninin ilişkiler yönünde çalışan ufacık, minicik kısmı da dumura uğratır. Harriet'in başına o kadar çok şey gelir ki Tokyo artık onun gözünde o kadar da güzel gözükmemeye başlar.







Tokyo en az Harriet kadar benim de gitmek görmek istediğim bir yer. Muhteşem sakura ağaçlarıyla, cilt cilt mangalarıyla, anime kültürüyle, video oyunlarıyla, teknolojileriyle Japonya benim için de cennet gibi. 






Serinin her iki kitabını okurken de Harriet'de kendimi görmüştüm. Galiba bende de biraz Geeklik söz konusu. Seriye bu kadar bağlanmamın nedeni de biraz o. Ama çevirisi, yazarın dili, hikayesi, kurgusu ve daha bir çok nokta insanın bu kitabı sevmesini sağlıyor zaten. Harriet'in saflıklarına, sürekli yeni bir şeyler öğreniyor olmasına, yeri geldiğinde de cesaretinin ağır basmasına şahit oluyoruz. 



Bu kitap dört gözle 3. kitabını beklediği serinin 2. kitabıydı. Her yaş grubundaki kişiye önerebileceğim, eğlenceli, elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Onun için şansınızı deneyin, siz de çekilişimize katılın ;)



a Rafflecopter giveaway
»

26 Ocak 2015 Pazartesi

Kim Karr - Yeni Bir Başlangıç Yorum + Çekiliş




Goodreads Puanı: 4.16
Kitabın Orjinal Adı: Connected (Connections #1)
Yazar: Kim Karr
Sayfa Sayısı: 382
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Romance, New Adult



Arka Kapak:

Ya "Hayatta bir kez" olabilecek bir şey için ikinci bir şansınız varsa? Trajediyle dolu geçmişi Dahlia London'ın ruhunu tamamen parçalamıştı. Mutlu son onun için bir hayalden bile uzaktı. Ama ya yeni bir başlangıç şansı olsaydı?

Wilde Ones'ın solisti River Wilde, Dahlia'nın hayatına yeniden girdiğinde, ilişkilerini ateşleyen güç, geçmişte engel olunan duyguların da etkisiyle fazlasıyla yoğundu. Dahlia, geçmişin izleri ve yeni hayatı arasında bocalarken hissettiği acı yavaş yavaş hafifliyordu ama suçluluk duygusundan kurtulamıyordu. River, onun kurtarıcısı olmak istiyor, onu yeniden hayata döndüren adam olmak için her şeyi yapıyordu. Ama peşlerini hiç bırakmayan bir geçmişle, kendilerine yeni bir gelecek kurabilecekler miydi?

"Sizi aynı anda hem aşka hem de karanlığa boğacak bir kitap. Kitabın sonu için ise... Vay be!" 
-Merve Akıncı, Şahmelek romanının yazarı-

"Yeni Bir Başlangıç, ilk görüşte aşkın varlığına ve ruh eşinizle aranızda koparılamaz bir bağ kurabileceğinize sizi inandırırken, şaşırtan kurgusuyla ise okuyucuyu kolayca içine çekmeyi ve hikâyenin bir parçası haline getirmeyi başarıyor." 
- Burcu Büyükyıldız, Çilek Mevsimi romanının yazarı-

"Büyüleyici, sürükleyici ve gizemli!" 
- Natasha Boyd, Aşka Var Mısın? romanının yazarı-

"Duygusal, beklenmedik ve kesinlikle ateşli."
- K.A. Tucker, On Küçük Nefes romanının yazarı-

"İnanılmaz derecede duygusal, romantik, seksi ve bağımlılık yaratıcı!"
- Samantha Young, Dublin Caddesi romanının yazarı-


Herkese merhabalar. Bugün Yabancı Yayınları'ndan çıkan Kim Karr - Yeni Bir Başlangıç etkinliği için karşınızdayım. PA-PA-PA-PAAAAM :D







Ana karakter ismini -imkanı yok- sesli bir şekilde söyleyemeyeceğim Dahlia London. Dahlia'nın anlamının bir çiçek olduğunu kitaptan öğrendim ki çok da güzel bir çiçekmiş. Hımm... Dahlia da güzel bir kız zaten. Güzel olmasa tek bir bakışla yakışıklı ve ateşli solistimiz River Wilde'ı etkileyemezdi.


Dahlia yakın arkadaşı Aerie ile birlikte bir kulübe eğlenmeye bara gider. Aerie'nin ortadan kaybolduğu bir sırada Dahlia bardan içki almaya çalışmaktadır. O sırada River'la göz göze gelir. Aralarındaki çekim daha o an başlamıştır. River'la kısa bir flörtleşme ve küçük bir öpücükten sonra,  River'ın grubuyla birlikte şarkı söylemek için sahneye çıktığı anda Dahlia barı terkeder. Çünkü ailesini kaybettiğinde bile kendisine en büyük destekçi, küçüklüğünden beri tanıdığı ve şimdi de sevgili olan Ben söz konusudur

Bir zaman sonra nişanlısı Ben'i trajik bir olay sonucu kaybeden Dahlia uzun süre yas tutar ve kader Dahlia ve River'ı bir şekilde aynı yola sokmayı başarır.





Kitabı elinize ilk aldığınızda kapağına aşık olabilirsiniz. Ayracı görünce kalbiniz tekleyebilir.  İç kapak midenizde kelebekler oluşturacaktır. Ama sizi asıl etkileyen River'ın içtenliği, aklı, kalbi ve etkileyici davranışları olacaktır.


Ama ne kadar yakışıklı ve çekici biri olursa olsun Dahlia'nın River'a sadece dakikalar içinde tutulması beni biraz rahatsız etti. "Hırlı mıdır, hırsız mıdır belli değil yahuu, Dahlia'cığım kendine gel!" dediğim oldu tabii. Hatta durumu, kitaptaki
"Aslına bakılırsa, beş sene önceki o gece, ona aşık olmam sadece bir dakikamı almıştı, onu iki gün önce şehvetle arzulamam bir saatten az sürmüştü ve zannedersem, ona karşı bir şeyler hissedebileceğimi anlamam bir günden biraz daha fazla sürmüştü." alıntısıyla yazar bile gözümüze sokmuş oldu.


Yüzyüze konuşurken telefonu çalınca telefonunu umursamayan River'ı alıp bağrınıza basacaksınız. Bu kitabı okuldan yada işten geldiğinizde, bir kupa kahve-çay aldıktan sonra üstünüzdeki yorgunluğu atmak için okuyacaksınız. Akıcılığı yüzünden 2 gün sonra kitap bittiğinde üzüleceksiniz. Ama ne yapalım? Her güzel şeyin bir sonu oluyor :)


Yabancı Yayınları'nın desteğiyle yaptığımız etkinliğimizde 2 kişiye de Kim Karr - Yeni Bir Başlangıç hediye ediyoruz. Çekilişe katılın, şansınızı deneyin ;)




a Rafflecopter giveaway
»
back to top